” Yeni Teşvik Sistemi Türkiye’nin 10 yıllık Kalkınma Planının Pusulasıdır…”

Özellikle 2000’li yıllarda yaşanan büyük krizin ardından başta ekonomi olmak üzere birçok alanda reformlar yapan Türkiye Cumhuriyeti, bugüne kadar geçen 12 yıllık süreçte oluşturduğu Denetim Yasaları ve güçlü Bankacılık sistemi ile Avrupa başta olmak üzere tüm Dünya’nın ayakta alkışladığı bir ekonomik yapıya ulaşmıştır.

Yaşanmakta olan Global Krize karşın geçtiğimiz yıl ve 2012’nin ilk çeyreğinde büyüme gösteren Türkiye ekonomisi, geçtiğimiz hafta açıkladığı yeni teşvik paketi ile de gelecek 10 yıllık dönemdeki kısa-orta ve uzun vadeli hedeflerini açıklayarak, ekonomik anlamda büyümeye devam edeceğinin sinyallerini vermeye devam etti.

85 milyon insanın yaşadığı 815 bin kilometre kareyi 6 parçaya bölerek kalkınmada öncelikli bölgeleri belirleyen Türkiye, yeni teşvik sistemini dört ana başlık altında topladı. Genel Teşvik Uygulamaları, Bölgesel Teşvik Uygulamaları, Büyük Ölçekli Yatırımların Teşviki ve Stratejik Yatırımların Teşviki kapsamında düzenlenen teşvikler, sadece yerli yatırımcıların değil bölgedeki birçok Avrupa Birliği ülkesindeki yatırımcıların da iştahını kabartarak tüm gözlerin Türkiye’ye çevrilmesini sağlamıştır. Halen süre gelen ekonomik durgunluk içerisinde birçok sektörde yapılacak yeni yatırımlarda ve özellikle üretime yönelik yatırımlarda en avantajlı bölge olarak Türkiye’yi Avrupa’daki birçok rakibinin bir adım ötesine taşıyan bu Teşvikler ile Türkiye ekonomisindeki işsizlik ve Bütçe açığına yönelik olarak da büyük bir zafer kazanılması hedeflenmektedir.

Bir ülke ekonomisinin nasıl adım adım ayağa kalktığını öğrenmek ve anlamak için Türkiye ekonomisinin son 12 yılda geçirdiği evrimsel sürecin izlemesi gerekmektedir. Türkiye Ekonomisi 2000’li yıllarda yaşadığı büyük buhrandan sonra, atmış olduğu sağlam temeller üzerinde başarı ile yükselirken geçen 12 yılda birçok reforma imza atmıştır. Kendi dinamiklerini kendisi yaratan Türkiye ekonomisinin birçok alanda yaptığı yapısal reformlarına basit örnekler verecek olur isek;

Türkiye öncelikle yurt dışı ve yurt içindeki yatırımları artırmak adına Vergi Yasalarını sil baştan yeniden düzenlemiş ve başta Kurumlar Vergisi olmak üzere birçok vergide indirime gitmiştir. Bunu yaparken de lüks tüketim ile temel tüketim maddelerini kesin bir ifade ile ayırmış ve vergi yükünü lüks tüketim üzerinde yoğunlaştırmıştır. Ardından kayıt dışı ekonomi ile savaşta toplumsal uzlaşıyı sağlayarak yeni Yasal düzenlemelerini “ödül-ceza” ekseninde uygulamaya koymuştur. O dönemde Devlet alacakları ile Devlet borçları arasında mahsuplaşma yapmayı da Yasa ile düzenleyen Türkiye özel sektöre büyük bir finansman kaynağı sağlamıştır. Tüm bunlar ile eş zamanlı olarak Kamu Personelini çağın gerektirdiği bilgi ve teknoloji ile donatan Türkiye, e-Devlet uygulamasını hayata geçirerek Devletin bütçe maliyetlerini minimize etmiş ve kayıt dışı ekonomi karşısında büyük bir zafer kazanmıştır. Finans sektörüne yönelik olarak kurulan Bankacılık Denetleme Kurulu’nun “bağımsız ve denetim gücünü artıran yasal düzenlemeler” ile desteklenerek güçlü ve güvenilir bir finans sektörünün oluşmasını sağlamıştır. Yabancıların taşınmaz mal alımlarını ve şirket kuruluşlarını 24 saat diliminde tamamlamalarını sağlayacak Yasaları da yürürlüğe koyarak dış yatırımcıların büyük yatırımlar yapmalarına olanak sağlayan Türkiye hemen ardından sektörel denetim mekanizmalarını kurarak halka daha ucuz ve daha kaliteli hizmet verebilmek adına “özelleştirme” sürecini başlatmıştır. Kayıt dışı ekonomide elde ettiği başarıya ek olarak Özelleştirme Yasasından çok önce Rekabet Kurulu’nu oluşturarak ekonomi içerisindeki adil rekabetin sağlanması, hem özel sektörün motivasyonu hem de Devlet Bütçe Gelirlerinin artmasında büyük bir adım oluşturmuştur.

2012 yılı içerisinde hayata geçecek olan Yeni Şirketler Kanunu ile de büyük bir devrim gerçekleştiren Türkiye, şimdi de yerli – yabancı tüm yatırımcılara yönelik olarak gelecek 10 yıllık kalkınma planını açıklayarak ekonomideki büyümenin devam edeceğini ve hem coğrafik olarak hem de üretim/tüketim olarak Türkiye’nin var olan ekonomik gücünü ortaya koymuştur.

Yukarda bahse konu gelişmeler ışığında, son nüfus sayımının verilerine göre yaklaşık 295 bin insanın yaşadığı 3.300 kilometre karelik KKTC’de neden bunları başaramadığımız, sorulması gereken en öncelikli sorudur? Her ne kadar bu sorunun yanıtı “AMBARGOLAR” ya da “ÇÖZÜMSÜZLÜK” olarak ifade edilse de, her iki cevap da sadece kendi kendimizi avutmak için söylediğimiz yalandan ibarettir. Birçok insanın halen inanmakta olduğu ve kanaatimce Siyasi başarısızlıkların sonucu olarak ortaya atılan bu iki cevap bugün artık gerçekliğini yitirmiştir. Her zaman söylediğim gibi; bu ülkenin kendi dinamiklerini yaratacak ve kendi ayakları üzerinde duracak gücü vardır, yeter ki Siyasi Rant ve bencilliklere bir son verelim…

Kategori
Etiketler

Henüz mesaj yok

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Kategoriler
Arşivler