Bugün benim gibi 47 yaş ve üzeri 1990 öncesi doğumlu olanlar hatırlayacaklardır. Kıbrıs adasında bir zamanlar “Kıbrıslı Türk” diye bir kavram vardı.

Bugün adada yaşamakta olan Türk nüfusu içerisinde azınlık olarak nitelendirilen “Kıbrıslı Türkler”, bir zamanlar bu ülkede kendi kendilerini yönetme şansına sahiptiler.

Bu yazımda “Kıbrıslı Türklerin” artık tozlu tarih sayfalarında kalan ibret verici kısa hikâyelerini anlatacağım…

1974 sonrası adanın Kuzeyinde var olma mücadelesi veren Kıbrıs Türkler, önce Kıbrıs Türk Federe Devleti ardından da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti adında Dünya’nın tanımadığı ama her şeyden ve herkesten de önce Kıbrıs Türklerinin de inanmadığı ve sahip çıkmadığı iki Devlet kurmuşlardır.

Zor kazanılan bağımsızlık ve özgürlük savaşının ardından kurulan her iki Devlet de, dönemin siyasilerince yağmalanmış, kendi Devletlerine inanmayan Hükümetler ve onları destekleyen toplum tarafından tüm kaynakları tüketilerek yok edilmişlerdir.

Kişisel menfaatlerini ve bireysel zenginliğini, ekonomik özgürlüğüne ve bağımsızlığına tercih eden toplum ve onların seçtiği Hükümetler ile Siyasiler tarafından yönetilen Kıbrıslı Türklerin tarih sayfalarından silinmelerinde en büyük suç; özgürlüğüne ve bağımsızlığına sahip çıkmayan, “bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” felsefesini benimseyen toplumundur.

1974 sonrası süren belirsizlikler içerisinde kendi Devletini dahi kuran Kıbrıslı Türkler, “ekmek elden su gölden” felsefesine dayalı olarak yaratılan ekonomik sistem içerisinde seçmiş oldukları bencil siyasetçiler ile birlikte hem kendi küfelerini hem de ilgili siyasilerin küfelerini ağıza kadar doldurmayı başarmışlar ve 1. Lale Devri olarak nitelendirilen 1974 – 2000 yıllarını mutluluk ve refah içerisinde geçirmişlerdir.

Bu dönemin uzun zaman sürebilmesi adına birçok insanı sorgusuz-soğalsiz vatandaş yapan siyasiler, bir gün onlar tarafından istila edileceklerini hiç öngörememişlerdir.

2000’li yıllarda adada ilk kez yeşeren çözüm umutları ile değerlenen ada topraklarını satarak elde edilen kazançlarla, ilkine oranla çok daha yüksek bir gelir seviyesine ulaşan Kıbrıs Türkleri, 2004 sonrası yaşanan 2. Lale Devri boyunca kişi başına düşen milli gelir rakamlarında da rekor kırmışlardır.

Yılarca üretmeden tüketen, siyasi rant uğruna halka ait her metrekare toprağı ve işletmeyi peşkeş çeken, kamu bütçesini batıran, halkı “kamu ve özel sektör” diye birbirine kırdıran siyasiler tüm kaynaklar tükenince ve küfelerdeki paralar da suyunu çekince 2. Lale Devrinin sonunun geldiğini anladılar.

Bunun üzerine 2010 yılı sonrasında ülkeye ait her türlü işletmeyi yok pahasına satmaya başlayan Hükümetler, kendi siyasi güçlerini sürdürebilmek için Kıbrıs Türklerinin haklarını savunmak yerine kendi ailelerine ve çevrelerine rantlar sağlamaya başladılar.

Günün sonunda yok olacak bir devlet için savaşmaktan ise, kendi geleceklerini garanti alma telaşına düşen siyasiler kısmen bunu başarmışlardır da…

Bugün adada bulunan birçok büyük işletmenin ortağı olan veya o işletmenin el değişmesinde büyük karlar eden Kıbrıslı Türkler, o günlerin siyasetçileriydi…

1990’lar sonlarında adada yaşayan Kıbrıs Türk nüfusunda ciddi bir erozyon yaşanmaya başlamıştır.

Sokaktaki herkesin siyaset ve siyasi rant uğruna vatandaş yapılarak seçmen statüsüne getirilmesi, bu da yetmezmiş gibi Devletin kaynaklarından sonsuz şekilde yararlandırılması, ülkede öncelikle siyasetçi/hükümet adamı profillerinde değişiklik yaşanmasına neden olmuştur.

“Şükran”la geçen yılların ardından kendi yarattığı nüfus erozyonu içerisinde boğulmaya başlayan “Kıbrıs Türkleri”, ekonomideki kaynakların da el değiştirmesi ile fakirleşmeye başlamıştır.

Bu noktada dönemin siyasilerinin ve Hükümetlerinin sergilemiş olduğu teslimiyetçi tavır ve kendi kişisel menfaatlerini toplumun önünde tutması, sürecin çok hızlı yaşanmasındaki en büyük etken olmuştur.

Bireysel çırpınışlar ile geçen zamanların ardından ekonomideki etkinliğini kaybeden “Kıbrıslı Türkler” son bir şans olarak görülen “Çözüm”e hazırlıksız yakalanmışlardır.

Çözüm öncesinde Yurt dışından, çözüm sonrasında da Güney’den gelen büyük sermayenin, adanın Kuzeyinde kurduğu ortaklıklarla ekonomik özgürlüğünü de kaybeden “Kıbrıslı Türkler”in birçoğu 2015 – 2020 arasında adadan göç etmişlerdir.

Ekonomik özgürlüğünü kaybeden ve adadan göç eden Kıbrıslı Türkler’in geriye kalanlar ise gettolarda yaşayan toplumun geneli tarafından dışlanan bir azınlık haline gelmişlerdir.

Bugün adada yaşayan üç milyon nüfus içerisinde Maronitler’den sonraki ikinci azınlık olan Kıbrıs Türkeri, tarih sayfalarından tamamı ile silinmişlerdir.

Tarih 20 Temmuz 2025. Geriye dönüp baktığımda bu adadan göç etmeyen ve azınlık olarak yaşayan bir Kıbrıslı Türk olarak “biz hatayı nerde yaptık” diye hep düşünüyorum.

Hatırlıyorum, o zamanlarda da sürekli toplumu uyarmıştık…

Siyasilere “yapmayın” diye haykırmıştık…

Ama yine de bu yaşananlara engel olamadık.

Peki neden?

Belki de o zamanlarda haykırmayı bırakıp da topluma önderlik etmediğimiz ve halkı kendinden başkasını düşünmeyen siyasetçilere teslim ettiğimizdendir.

Pişmanım ama artık çok geç…!!!

Bir şansım daha olsaydı, Kıbrıs Türküne gerçekleri anlatmak adına tüm insiyatifi elime almak adına kendim gibi düşünenlerle çalışmaya başlardım ve geleceği değiştirirdim…

“İnsanlık tarihi boyunca binlerce medeniyet ve toplum Dünya üzerinde yer tutmuş, fakat ilkelerini ve hedeflerini yitirdikleri için, zamanla tarihin tozlu yapraklarına kaydolup, gitmişlerdir. Tıpkı “Kıbrıslı Türkler” gibi…”

Kategori
Etiketler

Henüz mesaj yok

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Kategoriler
Arşivler