Son zamanlarda ardı ardına sert esen seçim rüzgârları, başta ekonomi olmak üzere ülkede yaşanmakta olan birçok farklı alandaki sorunun üzerini tozla örtmüştür. Toplumun her kesimi seçimi – seçimin sonuçlarını tartışmaktadır. Ancak seçim sonrasında da, öncesinde olduğu gibi bizleri yine aynı acı tablo beklemektedir ki o da bu ülkenin gerçek sorunları olan işsizlik, bürokrasi, sağlık sistemi, kamu maliyesi v.b birçok kemikleşmiş-kronikleşmiş “KKTC” ye özgü sorunlardır.

Bugün toplumun büyük bir kesimi sürdürülmekte olan barış görüşmelerinin yaşayabilir ve adil bir düzeyde sonuçlanması noktasında hem fikirdir. 35 yıldır sürmekte olan belirsizliğin öncelikli olarak ülke ekonomisi üzerinde yaşattığı yıkımlar herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Fakat bir gerçek daha vardır ki o da 2004 yılında “Evet” dediğimiz Annan Planına “Hayır” diyen Güney’in varlığı.

Bugün yaşayabilen adil bir çözüm için hep birlikte uğraşmamıza karşın, Liderler dahil kimsenin “çözüm sürecinin ne zaman sonuçlanacağı” na dair hiçbir öngörüsünün bulunmamaktadır. Çünkü 2004 yılı Annan Planı örneğinde olduğu gibi, çözüm tek taraflı olarak biz Adanın Kuzeyinde yaşayan Türk toplumunun elinde değildir. Diğer bir değiş ile geçmişten günümüze süregelmekte olan ve herkesin bir “umut” beklediği “adil çözüm” ün ne zaman gerçekleşeceği, bizler dışındaki birçok dış etkene bağlıdır. Bu noktada sorulması gereken ilk soru şudur bence. Çözüm olmaz ise KKTC yaşanmakta olan sıkıntılar gerek ekonomik gerek ise kemikleşmiş-kronikleşmiş sorunlar asla düzelmeyecek mi? Bence bu sorunun cevabı; eğer bizler toplum olarak istersek tüm sorunlarımızın çözümlenebileceği noktasındadır. KKTC de halen yaşanmakta olan birçok temel sorunun ana nedeni aslında ekonomidir. Bilinen bu gerçek üzerinden sorulması gereken çok önemli bir soru daha doğmaktadır o da, olası bir çözümde Kuzey ekonomisinin rekabet gücü nedir ve bugünkü ekonomik hacim içerisindeki Kıbrıslı Türk işadamının/ Kıbrıslı Türk halkının gelecekteki durumu nedir? Hemen cevabını vereyim, bugünün şartlarında Kuzey ekonomisinin rekabet gücü sıfıra yakındır ve herkesin hayal ettiğinin aksine Kıbrıslı Türk işadamının/Kıbrıslı Türk halkının oluşacak yeni ekonomik hacmi içerisindeki payının zaman içerisinde yok olacağıdır.

Bugün KKTC ekonomisinin tanımı bence; kamu çalışanlarının maaşlarının ödenmesi sonrası sadece ay başlarında ekonomik faaliyetlerin yaşandığı, sürdürülmesi imkansız veya dış kaynaklara muhtaç, toplumda yaşayan her bireye değil mevcut iktidarlara üye insanımıza hizmet eden, var olan”izolasyonlar” dan daha ağırını kendi iç piyasasına uygulayan ama genelde “izolasyon” başlığının arkasına saklanan , iş adamlarının/ halkın ileriye dönük hiçbir plan/program yapamadığı ve birey bazında halkın ciddi bir kesiminin Devlet’ten çok daha zengin olduğu bir ekonomik sistemdir. Peki Dünyada eşi benzeri olmayan bu ekonomik sistemin mimarları kim? İnanın ki bu sistemi ne ben ne de benim kuşağım yaratmamıştır. Bu sistemin gerçek mimarları bugün Mecliste oturmakta olan veya bugüne kadar oturmuş vekillerimiz ve kendi menfaatleri için bu insanları oralara seçen/seçtirten kendi toplumumuzdur. Artık bu gerçek ile yüzleşmenin zamanıdır.

Hepimiz kendimizi çözüme odaklamışız. Yarın çözüm olsa, Kuzeyde yaşanmakta olan tüm sıkıntılar bitecekmiş gibi de inanmışız veya inandırılmışız. Ama düşünmüyoruz ki bu ülkede yaşanmakta olan ve her gün tartıştığımız sorunların çoğunluğunu bizlerin yarattığını. Bu ülkedeki kayıt dışı ekonominin mimarı dış güçler mi? Ya da Kamu sektöründeki aşırı istihdamı dış güçler mi yarattı? Ülkenin Başkenti Lefkoşa’nın tüm sokakları köstebek yuvası gibi kazılmış, her taraf toz duman ve pislik içinde. Bırakın yürümeyi, araba sürmek bile imkansız. Dış güçler mi yarattı bu olumsuzlukları. Ben duymadım ama birileri bize “dere yataklarını doldurun, altyapıya önem vermeyin ne de olsa ülkede yağmur yağmaz sel olamaz” mı dedi. Hayır demedi… Bizler yaptık…Tüm bu olumsuzlukların mimarı da bizleriz. Ama bu noktada dahi suçu başkalarına bulabilme yeteneğine sahibiz. Çünkü biz sadece Hükümetler olarak değil tüm toplum olarak “Sabah ezanında doğan, akşam ezanında ölen kelebekler gibi” tüm geleceği bir gün içinde yaşıyoruz. Bizler için bir günün sonrası yok. Yok ki bizleri, çocuklarımızı, toplum olarak geleceğimizi ilgilendiren hiçbir konuda yeteri kadar çalışmıyoruz. Sadece yaşanması gereken o günü yaşıyoruz ve 35 yıldır da hep ayni ekonomik, siyasi v.b sorunlardan şikâyet ediyoruz. Sonuç, acı ama gerçek; boşa geçmiş bir 35 yıl ve boşa geçmekte olan günlerimiz…

Ben bu ülkenin yetiştirdiği bir genç olarak, yaşanmakta olan tüm sorunların sonlanması ve aşılması adına ihtiyaç duyduğumuz tüm bilgi, tecrübe ve iş gücünün bu topraklar üzerinde yaşayan halkımızda var olduğunu biliyorum. Bizler bu ülkede dünü de gördük bize haksızlıklar eden Dünyayı da. Bizler bu ülkede fark yaratan halkı da gördük, partizancılığa prim veren Hükümetleri de. Ülkede kişisel çıkarların “Halk olmanın ve toplum bilincinin” önüne geçtiğini de gördük ve görmekteyiz. Artık KKTC halkı olarak, canı gönülden arzu ettiğimiz adil bir çözümün imzalanmasına kadar halen yaşanmakta olan ülke içi sıkıntılarımızı aşmamız ve geleceğe güvenle bakmamız adına ortak bir noktadan hareket ile çalışmaya başlama zamanıdır. Geçmiş geçmiştir artık. Doğrusu ile yanlışı ile. Geçmişe takılıp kalmak bizi bir adım olsun geleceğe götürmeyecektir.

Çalışmaya başlamamız gereken ortak noktamız; bu topraklar üzerinde ilelebet yaşayacağımız gerçeğidir. Dünyada başka bir Kıbrıs yok…Ve bizler Kıbrıs’ta ekonomik olarak da, siyasi olarak da eşit bir ortamda yaşamak istiyoruz. Bunun için de çalışması gereken, plan program geliştirerek uygulamaya koyması gereken herkesten önce ne Avrupa Birliğidir ne de Türkiye’dir. Bunu önce biz KKTC halkı istemeli ve bu isteğini açıkça ortaya koymalıdır.

Kategori
Etiketler

Henüz mesaj yok

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Kategoriler
Arşivler