2008 yılı içerisinde Dünya’da ağırlaşmaya başlayan ekonomik kriz ve ardından getirdiği yıkımlar, ülke ekonomilerinin 21. Yüzyılda yeniden şekillenmesine neden olmuştur. Bugün Yunanistan’da yaşanan ekonomik çöküntü birçok Avrupa ülkesine ders niteliğinde bir örnek oluşturmuş ve Avrupa Birliği üye ülkelerinin başta Kamu Maliyesi olmak üzere, Bankacılık ve Vergi Politikaları üzerinde yeni önlemler almaya başlamasındaki en büyük nedeni oluşturmuştur. Yunanistan’ın bu ekonomik yıkımını yakından izleyen AB ve IMF baskı ile, İspanya-Portekiz-İtalya ve Fransa’nın da Kamu Maliyelerini disipline etme yolunda radikal reforumları hayata geçirmeye başlamışlardır.
Günümüzde halen yaşanmakta olan ekonomik kriz ile ilgili Dünya’nın en büyük yatırımcılarından Soros’un yaptığı açıklamalar aslında AB nin içinde bulunduğu krizin korkulan boyutuna ışık tutmaktadır. Soros yaptığı açıklamada “Yaşanan kriz sonrası fakirleşen toplumlarda sosyal yıkımın etkisi, şiddet noktasına ulaşacaktır” ifadesini kullanmıştır. “Sosyal Yıkım” bence tüm ülkelerin ekonomik yıkım sonrası karşılaşacakları bir olgudur. Yunanistan bu sosyal yıkımı yaşama sürecine girdi. Bizde ise bir yıldan beri seçim üzerine seçim yaşanan ülkemizde, halkın umutsuzluğu ve kötü giden ekonomik göstergeler, yaşanması muhtemel sosyal yıkımın ilk sinyallerini bugünlerde vermeye başlamıştır. Bugün
KKTC ekonomisinin; gelmiş – geçmiş tüm Hükümetlerin Devlete ait kaynakları kendi yandaşlarına menfaat olarak dağıtarak ve de yanlış Kamu Politikaları uygulayarak, dış izolasyonların iki katı yasakçı bir zihniyet ile Kamu Maliyesinin iflasından çok önce reel sektörü iflas eden, ekonomisi günlük değil anlık kararlarla hiçbir hedef olmaksızın yönetilen, dış kaynağa bağımlı, Bütçe dengeleri olmayan bir yapıya sahiptir. Diğer bir değiş ile KKTC ekonomisi; kamu çalışanlarının maaşlarının ödenmesi sonrası sadece ay başlarında ekonomik faaliyetlerin yaşandığı, sürdürülmesi imkansız veya dış kaynaklara muhtaç, toplumda yaşayan her bireye değil mevcut iktidarlara üye insanımıza hizmet eden, var olan”izolasyonlar” dan daha ağırını kendi iç piyasasına uygulayan ama genelde “izolasyon” başlığının arkasına saklanan , iş adamlarının/ halkın ileriye dönük hiçbir plan/program yapamadığı ve birey bazında halkın ciddi bir kesiminin Devlet’ten çok daha zengin olduğu bir ekonomik sistemdir. Peki Dünyada eşi benzeri olmayan bu ekonomik sistemin mimarları kim? İnanın ki bu sistemi ne ben ne de benim kuşağım yaratmamıştır. Bu sistemin gerçek mimarları bugün Mecliste oturmakta olan veya bugüne kadar oturmuş vekillerimiz ve kendi menfaatleri için bu insanları oralara seçen/seçtirten kendi toplumumuzdur. Artık bu gerçek ile yüzleşmenin zamanıdır.

KKTC ekonomisi hakkında birçok düşünür, köşe yazarı, ekonomist, siyasi, teknokrat, oda ve birlikler her gün farklı bir medya aracılığı ile “KKTC Ekonomisi nasıl kurtulur” diye ayni metinleri-ayni görüşleri ve ayni çözümleri ortaya koymaktadır. Aslında bu benzer yazı ve beyanatların hemen hemen tamamı birbirini tekrardan ibarettir. Gerçek olan tek şey ise, bu ülkede yaşayan insanların bu ülkeye olan inançları ve düşünce yapıları değişmediği sürece, KKTC ekonomisi de, sosyal gelişimi de bir adım öteye gidemez ama 100 adım geriye gider.
KKTC Ekonomisinin kurtulması için ne yapılmalıdır? Bu sorunun yanıtını iki farklı şekilde yanıtlamak gerek. Öncelikle KKTC ekonomisinin kurtarılması adına öncelikli olarak toplumsal bir uzlaşıya sahip olunması, tartışmasız sorunun çözümündeki ilk adımdır. Elbette bu uzlaşı içerisinde karşıt fikir ve görüşler de olacaktır. Ancak bu ülkenin geleceği için Siyasi İktidarın bunları göğüslemesi gerektiği gibi, muhalefetin de populist yaklaşımdan uzak durması gerekmektedir. Bizim siyasilerimizin en iyi yaptıkları iş olan populist yaklaşımdan uzak bir Meclis çatısı oluşturulmalıdır. Diğer bir değiş ile toplumsal uzlaşı öncelikle Meclis çatısı altında sağlanmalıdır. Bunun için de gerekir ise İktidar ve en büyük muhalefet partisi, tüm ayrılıklarını bir yana bırakıp bu kötü zamanlarda ülkeyi geleceğe taşımak adına güçlü bir Hükümet kurmalıdır. Aksi halde öncelikle reel sektör iflası gerçekleşecek ve buna paralel olarak da Kamu Maliyesi yani Devlet. İstenmeyen bu noktaya ulaşmamak adına, tüm KKTC halkı; siyasisi, bürokratı, teknokratı, memuru, işadamı, sendikacısı çalışanı, işçisi, öğrencisi, çobanı, yaşlısı, emeklisi, ev hanımı, işsizi, köylüsü – kentlisi ile birlik olmalı ve ortak bir amaçtan hareket ile yaşamak istediği ülkenin, yaşanabilir bir noktaya ulaşması için tüm çabasını ortaya koymalıdır.

KKTC de ekonomisinin yaşayabilmesi adına varılacak toplumsal bir uzlaşı sonrası sırası ile ele alınması gereken konu başlıkları;

• Kamu Maliyesinin Disiplini: Ekonomik büyümenin devamlılığını sağlamak için bütçe disiplinine sahip güçlü bir maliye yapısının sağlanması,
• KİT lerin Özelleştirilmesi: Devletin başta kaynakların kullanımı olmak üzere ekonomideki belirleyici rolünden geri çekilerek, çağa uygun kuralları koyup düzenleyen ve denetleyen konuma geçmesi,
Adil Piyasa Rekabetinin Sağlanması: Bugün Reel Sektörün en önemli sorunu, sınırlı piyasa şartlarında eşit ve adil olmayan rekabet bozucu faktörlerin varlığıdır. Bu noktada akla ilk gelen “Rekabet Yasası” dır. “Rekabet Yasası” geçtiğimiz Hükümet tarafından hazırlanmış ve Meclisten onay alınmıştı. Henüz uygulamaya girmeyen Yasanın eksik ve yetersiz kısımlarının en kısa zamanda giderilerek uygulanmaya konması gerekmektedir. Rekabet Yasası, bugün Reel Sektör’ün yaşamını sürdürebilmesi için ihtiyaç duyduğu en öncelikli yasal düzenlemedir.
Kayıt Dışı Ekonomi ile Savaş: Kayıt dışı ekonomi çağımızın en büyük felaketlerinden biridir. Kayıt dışı ekonomi direkt olarak; vergi adaletsizliğine neden olmakta, ekonomik göstergelerin güvenilirliğini azaltarak ekonomi yönetimini zorlaştırmakta, haksız rekabete ve sosyal güvenlik sisteminde bozulmaya yol açmakta ve sonuçta Devletlerin bütçe açığı vermesinde büyük bir etken olmaktadır. Bu yüzden mevcut Hükümet ilk olarak “Kayıt Dışı Ekonomi” ile ilgili gerekli yasal düzenlemeleri süratle yapmalı, ilgili tüm kadrolarını uluslararası normlarda eğitimden geçirmeli ve kurumlar arası koordinasyon sistemini başarılı bir yapı altında kurmalıdır. Hükümet, ilgili meslek odalarının da yardımını alarak kayıt dışı ekonomiye karşı büyük ve planlı bir çözüm üretmek zorundadır. Kayıt altına alınacak ekonomi, ülkenin geleceğine yönelik en büyük kazanç olacaktır.
Bürokratik Zorluklar: Hükümet, bugün her Resmi Dairede yaşanmakta olan bürokrasiniyi ortadan kaldırmak adına en kısa zamanda gerekli Yasal değişiklikleri yapmalı, personel kadrosuna ciddi bir iç eğitim vermeye başlamalı, objektif kriterlerle performans ölçümü yapmalı, terfiler ve cezalar ona göre düzenlenmeli ve yapacağı teknoloji yatırımı ile de Devletin maliyet-fayda eksenini dengelemelidir.
Finans Sistemi: Finans sektörü uzun bir zamandan beri reel sektörü daha iyi hizmet verebilmek adına “İhtisas Mahkemeleri” nin kurulmasını beklemektedir. Bu konuda mevcut Hükümetin sürdürmekte olduğu birtakım çalışmaları mevcuttur. Finans sektörünün önünün açılması adına en kısa zamanda İhtisas Mahkemelerine ait Yasal düzenleme tamamlanmalıdır. Ayrıca KKTC nin içinde bulunduğu politik durumdan dolayı, ekonominin temelini oluşturan “toprak”, finans sektöründe yeterli güveni bulamamaktadır. Özellikle eşdeğer malların birçok Finans kuruluşu tarafından düşük bir oranda değerlendirlimesi veya hiç değerlendirilmemesi, finans sektöründeki teminat-garanti ihtiyacına büyük sekte vurmaktadır. Bu noktada daha önce de defalarca dile getirdiğim gibi en kısa zamanda bir “Emlak Garanti Sigorta Fonu” kurulmalı ve bu eşdeğer mallar finas kurumlarına karşı Devlet tarafından sigortalanmalıdır.
Diğer bir yandan, son zamanlarda sıkça Finans Sektöründe dile getirmeye başlanılan “Basel II Sermaye Yeterliliği Kriterleri”, hem yerel finans kuruluşlarımız hem de yerel firmalarımız tarafından çok iyi etüt edilmelidir. Bugünün KKTC sinde, mevcut piyasa şartlarında ve firma yapılarında Basıl II uygulaması, reel sektörü çok daha karamsar bir noktaya taşıyacaktır. Acil olarak bu konuda Yasal düzenlemeler yapılmalı ve sistemde karşılaşılacak olan sıkıntıların tespiti bugünden yapılarak çözümler üretilmelidir.
Mali Politikalar: KKTC nin genel ekonomik politikaları, günlük Maliye Politikaları ile belirlenmektedir. Maliye Bakanlığının her gün basına verdiği demeçlerde yer alan “Güneyden Alışveriş Yapmayın” uyarılarının temelinde, ülkedeki mali politikaların oluşturduğu maliyet yaratıcı vergi sistemi yatmaktadır. Kuzeydeki Reel Sektörün Güney ile rekabetine kesinlikle imkan tanımayan mevcut mali politiklar, en kısa zamanda Hükümet tarafından yeniden düzenlenmelidir. Hatta olması gereken uygulama şu olmalıydı; 19 Nisan 2009 Genel Seçimleri sonrası tek başına İktidar olan Hükümet, ilk olarak mali politiklarda ciddi ve maliyet düşürücü ama denetim artırıcı yasal düzenlemeler yaptıktan sonra 2010 yılı Bütçesini hazırlamalıydı. 01 Ocak 2010 dan itibaren de bu yeni Mali Politikalara bir geçiş yaparak Reel Sektöre hayat suyu vermeliydi. Ama bunun yerine ekonomik istikrarı sağlaması imkansız 90 gün geçerli Yasa Gücünde Kararnameler ile politika üreten Hükümet, 2010 yılının da şimdiden kayıp bir yıl olmasını sağlamıştır. Kayıt dışı ekonominin yaralarını sarabilmek adına yüksek vergi politikası uygulayan Hükümet, bütçe eksikliğinin bedelini Reel Sektöre ödetmektedir.
Bir yıldan fazladır görevde bulunan Hükümet, 2011 yılını hedef alarak hızla yeni Yasal düzenlemeler yapmalıdır. Mali alanda yapılması ivedi olan bu düzenlemeler arasında;
– Mevcut KDV oranları 7 değişik orandan %0 (sıfır) oranı hariç azami 2 orana indirilecektir. Sağlık, eğitim ve temel gıda maddeleri KDV’si %0 oranında, diğer gıda ve temizlik malzemeleri KDV’si %5 oranında, geri kalan tüm ürün KDV’leri %15 oranına göre yeniden gruplandırılmalıdır.
– Beş farklı dilimden oluşan Gelir Vergisi oranları (%10,%20,%25,%30,%37) yeniden düzenlenerek asgari orana çekilmelidir.
– Temettü gelirlerinin ikinci kez vergilendirilmesine son verilmeli Gelir Vergisi oranı %15’den %5 e indirilmelidir.
– Kamu Alacakları Yasasında değişiklik yaparak, şirketlerin bilançolarında yer alan “Stopaj Alacakları” nın, yine ilgili şirketlerin Sosyal Sigorta, İhtiyat Sandığı, KDV, Kurumlar Vergisi v.b yükümlülüklerine mahsup imkânı sağlanmalıdır.
– Şirketlerin Aktiflerinde kayıtlı bulunan Maddi Duran Varlıkların (Demirbaş, Arazi, Bina v.b) satışında, satış gelirinin sermayeye eklenerek finansman yaratmak şartına bağlı olarak “Vergi Muafiyeti” sağlanmalıdır.
– Gelir Vergisi Yasasında yer alan “Safi Kazanç Uygulaması” revize edilmelidir.
– Vergisini erken ödeyenlere belli kriterler ve esaslar çerçevesinde vergi indirimi hakkı tanınmalıdır. Ayrıca, çıkarılan aflar ile mükelleflerin ödemediği vergiler ve bu vergilere ait faizlerin silinerek borcun taksitlendirilmesi uygulamasına son verilmelidir.
– Maktu (sabit) pul vergileri belirli şartlarda kaldırılmalıdır.
– Basit Usulde Vergilendirme (Götürü Vergi Sistemi) uygulaması hayata geçirilerek, küçük esnaf KDV’den muaf tutulmalıdır.
– Re’sen Vergi tarhiyat işlemlerine yasa ile koşul ve sınırlar getirilmelidir. Re’sen yetkisi Bağımsız bir İhtisar Komisyonunun kontrol ve denetiminde verilmelidir.
– Vergi yasalarındaki faturalı gider kısıtlamaları (reklam/yurtdışı iş seyahatleri, izaz, ikram) kaldırılmalı ve tüm harcamaların gider yazılabilmesine olanak sağlanmalıdır.
– Herkesin bir sosyal konut hakkına sahip olması gerçeği dikkate alarak, emlak vergisi yeniden düzenlenmelidir.
– Vergi Dairesi’nde biriken ve Daire personelinin %90’ının yoğunluğun en büyük nedeni olan birikmiş “Vergi Cezaları (Re’sen)” ne karşın, bütçeye maksimum katkının sağlanacağı ve vergisini zamanında ödeyen mükelleflere de farklı avantajlar sunan “Genel Vergi Barışı” nın uygulamaya konması gerekmektedir.
– Muhasebe kayıt işlemleri için vergi mevzuatında öngörülen zaman aşımı süresinin 12 yıldan 5 yıla indirilmesi gerekmektedir.
– Özel Emeklilik mevzuatının KKTC’de uygulamaya konması ve teşvik edilmesi için ödenecek olan primlerin “Şahıs Gelirlerden İndirimi” ne olanak sağlanmalıdır.
– KKTC’li personeli istihdam edecek işletmelere belirli şartlar altında, ödeyecekleri Kurumlar Vergisi Matrahında “özel indirim” hakkı verilmelidir.
– “Vefat İle Devredilen Malların Vergilendirilmesi Yasası” diye isimlendirilen Veraset Vergisi Yasası kaldırılmalıdır.
– Yatırım malları ve demirbaş alımlarında ödenen KDV’nin yıllık 3 eşit taksitte indirim yapma konusu yerine bir defada indirim konusu yapılmasına olanak sağlanmalıdır.
– Vergi yasalarınca uygulanmakta olan “Amortisman Oranları” sektörsel olarak yeniden düzenlenmeli ve “Hızlandırılmış Amortisman” uygulamasına olanak sağlanmalıdır.

Uluslararası Piyasalara Açılım: Ekonomimizde farklı zamanlarda yaşanan tüm daralmaların ve iflasların bilindik ilk nedenlerinden biri “uluslararası piyasalara açılım” ın olmamasındır. Sormak isterim yarın sabahtan itibaren bize deseler ki istediğiniz ülkeye direk ihracat yapabilirsiniz. Biz ne üretiyoruz ki? Aslında soruyu düzeltelim, biz uluslararası piyasalarda rekabet yaratacak ucuz ve kaliteli hangi ürünü (hizmet ve sanayi sektörü dahil) üretebiliyoruz? Üretsek zaten biz bu malı 70 milyon Türkiye’ye satardık. Üretemiyoruz. Çünkü biz bir tüketim toplumu haline geldik. Üretimden koptuk veya kopartıldık, işin o boyutuna girmek istemiyorum. Gelmiş geçmiş tüm hükümetler bu noktada suçludur. Reel Sektörlerin büyümesindeki en büyük engel olan ithalat-ihracat rejimi bugün Anavatan Türkiye ile aramızda büyük bir bürokrasi ve maliyet oluşturmaktadır. Tabii ülkemizde gemicilik sektöründeki fahiş navlun bedellerinin de reel sektörün fiyat politikasına ne kadar etki ettiği bilinen bir diğer gerçektir. Bence Hükümet öncelikli olarak deniz taşımacılığına ciddi teşvikler vererek rekabeti artırmalı ve fahiş fiyatların, normal düzeye inmesini sağlamalıdır. Bu konuda sanırım en iyi bilgi de Sn. Ekonomi Bakanımızdadır.
Eğitim Sistemlerindeki Yapısal Zorluk: Bugün ekonominin durumunu özetleyen en kesin gösterge “işsizlik” oranıdır. Ülkemizde iki farklı “işsiz” kesimi vardır. Birincisi orta öğretimi tamamlamış veya tamamlayamamış olanlar ikincisi ise üniversite mezunlarıdır. KKTC de eğitim düzeyi yüksek bir kemsin işsiz olması akıllara “Eğitimin Kalitesinin Sorgulanması” fikrini doğurmaktadır. Reel Sektör gerek üniversite mezunu gerek ise lise mezunu birçok elemana ihtiyaç duymasına karşın, yetişmiş – kalifiye eleman bulamadığından yurtdışından eleman getirmek zorunda kalmaktadır. Özellikle ekonomideki lokomotif sektörümüz Turizm’de çalışan yerli sayısı hemen hemen hiç denecek kadar azdır. Bu noktada işveren de yurtdışından eleman getirmek arzusunda değildir. Çünkü yurtdışından gelen elemanların çalışma izinleri, konaklamaları v.b giderleri ciddi oranda maliyet yaratmaktadır. Ancak ne var ki aradığı kalifiye elemanı KKTC de bulamayan işadamlarımız, yurtdışından eleman getirmeye devam etmektedir.
Milli Eğitim Bakanlığı öncülüğünde, ilgili tüm meslek odaları bu konuda acil önlem almalı ve yeni bir Eğitim Seferberliği başlatılmalıdır.
Nüfus: KKTC nüfusu son yıllarda ciddi oranda kayıt dışı bir artış göstermiştir. Sosyal adaletin bozulmasında temel neden olan kayıt dışı nüfusun varlığı, ülkedeki ekonomide yaşanan kayıpların da en büyük nedenidir. Reel sektörün rekabet açısından büyük zarar gördüğü kayıt dışı nüfusun varlığı yapılacak yeni Yasal düzenlemeler ile kontrol altına alınmalıdır.
… / …
Ülkede ciddi bir “Kaynak” sıkıntısı var. Hükümet öncelikli olarak hem Kamu Maliyesine hem de Reel Sektöre, tasarruf harici ciddi kaynaklar sağlamak zorundadır. Bunun için de iyi düşünülmesi ve hızlı hareket edilmesi şarttır. Hükümetin öncelikli olarak kaynağı tanımlamalı. Nakit kaynak mı yoksa Ticari kaynak mı? Nakti kaynak konusunda, Bankaların karlılığı ortada. Özellikle şube Bankaları, Merkez Bankasının raporlarına göre oldukça likit durumda. Ancak kredi faiz oranları çok yüksek. Reel Sektör bu kaynakları kullanamıyor. Devletin de bu konuda yapacağı fazla bir şey yok. Devlet de Bütçesine kaynak ihtiyacı duyuyor ve bunu Türkiye kaynaklı nakit kredilerle kapatıyor. Burada Reel Sektörün ihtiyaç duyduğu “can suyu” niteliğindeki kaynağı nasıl sağlayabilir. Aslında imkansız da değil zor da değil. Önce Devlet küçülmeyi ve hantal yapısından kurtulmayı hedef olarak belirleyecek. Bunun için de ciddi bir tasarrufa gidecek ve 2010 yılı Bütçesinde yer aldığı üzere 129 milyon TL görev zararı yaratan KİT leri radikal bir karar ile özelleştirecek. Kamu Maliyesi disiplini konusunda, Kamunun maliyet-fayda analizi ile çalışması esas alınarak köklü reforumların uygulanması şart. Hükümet, sınırları içerisinde yer alan mülklerin ekonomiye kazandırılması için Yasal düzenleme yaparak, Bankaların talep ettikleri “ipotek” sorununu ortadan kaldırarak kısa zamanda ekonomiye kaynak yaratabilir. Yine Mali politikalarda yapılacak basit değişiklikler ile reel sektöre farklı kaynaklar da yaratılabilir. Örneğin, aktifinde 2 yıldan fazladır yer alan varlıklarını satarak – sermayesine ekleyen şirketler için satıştan doğan vergiler ortadan kaldırılabilir. Yani eğer bir şirketin Bilançodaki aktiflerinde 3 şubesi veya 3 arabası var ise, bu varlıkların satışından doğan gelirin sermayeye eklenmesi şartı ile tapu harcı-stopaj veya devir harcından muaf tutulabilir. Tabi bunun uygulanabilmesi için de, tapu satış değerlerinin denetlenmesi gerekmektedir. Diğer bir örnek, reel sektördeki şirketler kaynak ihtiyaçlarını gidermek adına yapacakları şirket evlilikleri teşvik edilmeli ve vergiden muaf tutulmalıdırlar. Bugün Devlet, Reel Sektördeki işletmelerden olan alacaklarını taksitlendirme imkanı sunmuştur. Yani nakit kaynaklı 36 aylık taksitlendirme yapmıştır. Ancak Devlet kendi borçları için, yani reel sektördeki işletmelerin Devletten KDV veya Stopaj alacakları için hiçbir düzenleme yapmamıştır. Halbuki, Devlet, öncelikli olarak işletmelere olan borcunu, alacaklarına mahsup etmeli ve kalan bedeli 36 ay taksitlendirmeliydi. O zaman işletmeler nakit varlıklarını daha büyük bir oranda ticari faaliyetlerinde finansman olarak kullanma olanağına sahip olurlardı. Örneğin Devletten KDV alacağı olan şirketlerin alacağı ayni şirketlerin sosyal sigorta borçlarına mahsup edilebilir. Bu özellikle inşaat sektöründe ciddi bir kaynak yaratımı demektir. Bu yıl yaşanan yaşanan doğal afetlerden (sel-yangın v.b) kaynaklanan zararlar, ülkemizde Devlet tarafından 2010 yılı içerisinde ödenecektir. Bugün gelişimini tamamlamış tüm ülkelerde “Zorunlu Afet Sigortası” uygulaması bulunmaktadır. Bu uygulama öncelikle Devletin üzerindeki Bütçe yükü ve riski azaltılmış olur. Olası doğal afetlerde doğacak olan zararın tazminin sigorta firmaları aracılığı ile yapılması sonrası Devlet Bütçesinde ciddi bir kaynak tasarrufu elde edilecek ve ayrıca ekonomide yüklü bir nakit akışı sağlanacaktır. Sonuç olarak Hükümet ister ise reel sektöre direk veya dolaylı nakit kaynak yaratabilir.
KKTC ekonomisinin bugün TC ve Güney Kıbrıs ile rekabet edebilmesi mümkün değildir. Bu noktada KKTC ekonomisinin her iki komuşusu ile de rekabet edebilmesi adına yapması gereken çalışmalar vardır. Bu çalışmalara bakacak olur isek, İki farklı açıdan da inceleyelim. Önce Güney;
Öncelikli olarak, ekonominin gerçekleri üzerine bir rekabet analizi yapacak olursak “fiyat” ve “kalite” rekabetini incelememiz gerekir. Ardından da insanımızın davranışlarını analiz etmeliyiz; “markacılık” ve “sunum”.
Fiyat – Kalite Analizi; Tabi ki fiyat rekabeti noktasında güney ile rekabetimizdeki en büyük dengesizliğimiz, güneydeki büyük hacimli ekonomi. Güney, AB içindeki gümrük avantajları başta olmak üzere birçok uluslararası pazardan muadil birçok malı düşük nakliye ve navlun ile ithal edebilmektedir.
Marka – Sunum: Kuzey için uluslararası tanınmazlığın en büyük yıkımını belki de “marka” konusunda yaşamaktadır. Uluslararası birçok marka zinciri ülkemize gelmemektedir. Tekstilden – yiyeceğe, mobilyadan – elektroniğe kadar tüm ulusal markaları güneyde bulmak mümkündür. Üstelik bölük-pörçük bir alanda değil, büyük alışveriş merkezlerinin içerisinde. Evet sunum da güney ile rekabetimizdeki büyük farkların başında gelmektedir. Büyük alışveriş merkezleri, müşterilerine sunduğu farklılıklarla insanlarımızı cezbetmekedir. Bu gerçeklerden hareket ile güney ile rekabet edebilmemiz adına öncelikli olarak Devlet; gümrük hattındaki vergileri güney ile rekabet edebilecek makul bir seviyeye indirmeli, kdv oranlarındaki çeşitliliği kaldırılmalı ve güneyin en az 1 puan altına indirmeli, Devlet piyasalara müdahale etme alışkanlığına (sübvansiye, kit v.b araçlar ile) son vermeli, asgari ücrette işveren ve işçi kesimlerince uzlaşılmış yeni bir uygulamaya geçilmesi ve en önemlisi de kayıt dışı ekonomik faaliyetlere karşı önlemler alınarak rekabetçi bir piyasa oluşturulmalıdır. Tabi ki rekabet için de öncelikli olarak Rekabet Yasası uygulanmaya alınmalıdır. Kuzeyin TC ile olan rekabeti farklı. Başta işçilik ve hammadde maliyetleri dikkate alındığı zaman KKTC’nin TC ile bugünkü şartlarda gerek hizmet sektöründe gerek ise sanayide rekabet etmesi mümkün değildir. Ancak doğru politikalar ile Türkiye’nin 70 milyonluk piyasasını Güney’e karşı yaratılacak bir rekabette kullanabiliriz. Türkiye ile aramızda yeniden yapılandırılacak bir ithalat-ihracat rejimi Güney in ekonomisinin kuzeye kaymasını sağlayabilir. Ayrıca ülkemizde yarım kalmış veya tamamlanmış ancak satışı yapılamamış 10 bin konut için, Müteahitler Birliğinin altında Türkiye’nin 70 milyonluk piyasasına yapılacak bir sunum ve pazarlama da, ülkedeki inşaat sektörünün içinde bulunduğu dar boğazı aşmasında büyük bir etken olacaktır. Tabi öncesinde devlet mülk ile ilgili Bürokrasisini yeniden düzenlemek kaydı ile.
… / …
Bugün Güney Kıbrıs ile sürmekte olan çözüm görüşmelerinin olumlu sonuç vermesi elbette ülke ekonomisine ciddi ivme kazandıracaktır. Siyasi sorunlarından arınmış bir Kıbrıs, Akdeniz’in doğusunda yüksek kalitede hizmet ihraç eden bir merkez olma potansiyeline sahiptir. Coğrafi konumundan da yararlanarak, çok kültürlü yapısıyla Kıbrıs, AB, Akdeniz ve Orta Doğu’ya başta turizm olmak üzere, yüksek öğrenim, finansal hizmetler, yatcılık, bilgi teknolojileri, sağlık hizmetleri ve danışmanlık gibi kaliteli, katma değeri yüksek hizmetler sunan bir ada olabilir. Bunu başarmak için yeni ortaklığın doğru siyasi yapılandırılmasının yanı sıra, bunu destekleyecek ve yaşamasına zemin oluşturacak gerçekçi, çalışır bir ekonomik yapıya ihtiyaç vardır. Bugüne kadar çözüme en çok yaklaşıldığı 2004 yılı içerisinde, ülke ekonomisinin yaşadığı ani ve hızlı büyüme herkesin bilgisindedir. Bu büyüme sürecinin devamında başarısız olmamız öncelikli olarak kendi içimizde adil ve rekabetçi bir piyasa yaratamadığımızdan, sonrasında da referandum sonrası AB nin verdiği sözleri yerine getirmemesinden kaynaklanmıştır. Daha önce de söylediğim gibi; Liberal ekonomilerde en çok kullanılan sermaye türü gayrimenkuldür. Kıbrıs sorunu sürdükçe ve mülk konusunda net bir karar alınmadığı sürece ülke ekonomisinin büyümesi çok uzun bir zaman alacaktır. Üstelik de yeterli de olmayacaktır. Ayrıca; KKTC’den uluslararası finans ve sermaye piyasalarına erişim olanağı bulunmadığından, ekonomide ihtiyaç duyulan dış kaynaklı finansman, sadece Türkiye üzerinden sağlanmaktadır. Kıbrıs’ta bir anlaşma yolu ile çözüme ulaşılamaması durumunda KKTC ekonomisi dünya ekonomisinden daha da izole edilmiş olacak ve ekonomik yapıyı düzeltmek için gerekli yapısal reformların gerçekleştirilmesi daha da gerekli olacaktır. Bu durumda da, KKTC’nin belirli bir süre daha dış yardıma ihtiyaç duyacağı açıktır. Böyle bir siyasi gelişme neticesinde, KKTC’nin kendi ayakları üzerinde durabilecek bir yapıya kavuşması için; hem Kıbrıs Türk tarafının hem de Türkiye’nin üstlenmesi gereken ciddi sorumluluklar olacaktır. Çözüm sonrası Kuzey ve Güney Ekonomileri entegrasyona gideceğinden ciddi anlamda bir pazar genişlemesi ve bunun da beraberinde daha dinamik bir rekabet ortamı yaratacağı çok açıktır. Bu döneme yönelik geçiş politikalarının hassas bir şekilde tasarlanması ve doğru araçlarla yönetilmesine ihtiyaç vardır. Ancak ne ver ki, KKTC nin ekonomisinin bir B planı da olmalıdır. Yani eğer çözüm görüşmeleri olumsuz sonuçlanır ise? Tabi bir gerçek daha vardır ki o da Hepimiz kendimizi çözüme odaklamış olmasıdır. Yarın çözüm olsa, Kuzeyde yaşanmakta olan tüm sıkıntılar bitecekmiş gibi de inanmışız veya inandırılmışız. Ama düşünmüyoruz ki bu ülkede yaşanmakta olan ve her gün tartıştığımız sorunların çoğunluğunu bizlerin yarattığını. Bu ülkedeki kayıt dışı ekonominin mimarı dış güçler mi? Ya da Kamu sektöründeki aşırı istihdamı dış güçler mi yarattı? Ülkenin Başkenti Lefkoşa’nın tüm sokakları köstebek yuvası gibi kazılmış, her taraf toz duman ve pislik içinde. Bırakın yürümeyi, araba sürmek bile imkansız. Dış güçler mi yarattı bu olumsuzlukları. Ben duymadım ama birileri bize “dere yataklarını doldurun, altyapıya önem vermeyin ne de olsa ülkede yağmur yağmaz sel olamaz” mı dedi. Hayır demedi…Bizler yaptık…Tüm bu olumsuzlukların mimarı da bizleriz. Ama bu noktada dahi suçu başkalarına bulabilme yeteneğine sahibiz. Çünkü biz sadece Hükümetler olarak değil tüm toplum olarak “Sabah ezanında doğan, akşam ezanında ölen kelebekler gibi” tüm geleceği bir gün içinde yaşıyoruz. Bizler için bir günün sonrası yok. Yok ki bizleri, çocuklarımızı , toplum olarak geleceğimizi ilgilendiren hiçbir konuda yeteri kadar çalışmıyoruz. Sadece yaşanması gereken o günü yaşıyoruz ve 35 yıldır da hep ayni ekonomik, siyasi v.b sorunlardan şikâyet ediyoruz. Sonuç, acı ama gerçek; boşa geçmiş bir 35 yıl ve boşa geçmekte olan günlerimiz…

Ben bu ülkenin yetiştirdiği bir genç olarak, yaşanmakta olan tüm sorunların sonlanması ve aşılması adına ihtiyaç duyduğumuz tüm bilgi, tecrübe ve iş gücünün bu topraklar üzerinde yaşayan halkımızda var olduğunu biliyorum. Bizler bu ülkede dünü de gördük bizi haksızlıklar eden Dünyayı da. Bizler bu ülkede fark yaratan halkı da gördük, partizancılığa prim veren Hükümetleri de. Ülkede kişisel çıkarların “Halk olmanın ve toplum bilincinin” önüne geçtiğini de gördük ve görmekteyiz. Artık KKTC halkı olarak, canı gönülden arzu ettiğimiz adil bir çözümün imzalanmasına kadar halen yaşanmakta olan ülke içi sıkıntılarımızı aşmamız ve geleceğe güvenle bakmamız adına ortak bir noktadan hareket ile çalışmaya başlama zamanıdır. Geçmiş geçmiştir artık. Doğrusu ile yanlışı ile. Geçmişe takılıp kalmak bizi bir adım olsun geleceğe götürmeyecektir.

Çalışmaya başlamamız gereken ortak noktamız; bu topraklar üzerinde ilelebet yaşayacağımız gerçeğidir. Dünyada başka bir Kıbrıs yok…Ve bizler Kıbrıs’ta ekonomik olarak da, siyasi olarak da eşit bir ortamda yaşamak istiyoruz. Bunun için de çalışması gereken, plan program geliştirerek uygulamaya koyması gereken herkesten önce ne Avrupa Birliğidir ne de Türkiye’dir. Bunu önce biz KKTC halkı istemeli ve bu isteğini açıkça ortaya koymalıdır.

Kategori
Etiketler

Henüz mesaj yok

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Kategoriler
Arşivler