“Güney, Annan Planından çok daha iyi bir Plan istiyor… Bu, Türk Toplumu için birçok büyük tavizlerin verildiği Annan Planından daha da geriye gitmek demek; Yok Olmak demek…”

Adada var olan iki toplum (!!!) arasında uzun zamandan beridir sürmekte (!!!) olan görüşmeler, bazı uluslararası ve yerel menfaat ve çıkar gruplarınca yaratılan “ALGI YÖNETİMİ” ile muhteşem adil bir çözüm olarak lanse edilmeye çalışılmakta. 2004 Annan Planı öncesinde olduğu gibi kapalı kapılar ardında süren görüşmeler sonucunda, %90 dan fazla seçmenin Annan Planını hiç okumadan Kuzeyde % 65 oranında evet demesine neden olmuştur. Bugün gelinen noktada ise talep edilen taviler ve/veya yine kapalı kapılar ardında verilen tavizler sonucunda Kıbrıs Türkünü bilinmez bir son beklemektedir.

Görüşme sürecinde sürekli olarak vurgulanan “Ana Çerçeve” ifadesi, uzlaşılmış olan ve/veya taraflarca murat edilen temel kavramları ifade etmektedir. Sözde adil ve kalıcı bir çözümü temel alan görüşmelerin alt detayları dikkatlice incelendiğinde; ana çerçevenin hiç konuşulmayan alt detaylarının neden Kıbrıs Türkü’nün bu adada varlığını ilelebet sürdüremeyeceğinin detaylarını açıklamaktadır.

Toplum olarak, sürmekte olan görüşmeler ile ilgili sadece anlatılan kadarını biliyor olduğumuz bilinen bir gerçek. Dahası, büyük bir çoğunluğun bu görüşmeler ile ilgili olarak var olan hiçbir açıklamayı okumadığı ve ilgilenmediği de gözlenebilir bir durum. Annan Planından farklı olarak bu sefer toplum bu görüşme süreçleri ile ilgilenmiyor. Hatta taraflarca her görüşmeden sonra yapılan açıklamalar bile bir gün sonra yalanlanıyor. En basit örnekleri; Güney Kıbrıs Yönetimine göre nüfus 4’e 1 oranında korunmalı ve sıfırdan yeni bir devlet kurulmayacak olması. Türk taraf ise bunları inkar ediyor… Herkes kendi toplumuna farklı açıklamalar yapıyor. Ancak günün sonunda şöyle bir gerçek var; Annan Planına %76 oranında HAYIR oyu veren Güney halkının “EVET” diyebilmesi için Annan Planından çok daha iyi bir anlaşma metni görmesi gerek. Kıbrıs Türkü için büyük oranda sakıncalar barındıran Annan Planına her şeye rağmen Evet diyen Türkler, bunun için ödüllendirileceğine şimdilerde cezalandırılıyorlar…

Nasıl mı?

Annan Planından çok daha ağır bir anlaşmaya imza attırılarak ve yok edilerek… Bu konuda Nikos Anastasiadis’e bir Lider olarak çok büyük saygı duyuyorum. Çünkü bunu açıkça ifade edebilecek cesarete sahip. Anastasiadis’in açıklaması aynen şöyle;

“41 yıl sonra bulunacak çözüm, mutlak adil olamaz. Bir yerde alacak, bir yerde vereceksin. Benim hedefim Annan planını reddeden yüzde 76’nın kabul edeceği çözüm”

Yani Rum kesiminin 2004 Nisan Annan Planı sonrası başlayan görüşmelerdeki temel başlangıç noktası, Annan Planında var olandan daha büyük kazanımlar elde etmek ve bunu açıkça da söylüyorlar. Peki Türk tarafın temel başlangıç noktası ne? Ben hemen size yanıtını vereyim; bizde temel başlangıç noktası yok. Bizim felsefemiz bedeli ne olursa olsun çözüm!!! Yok olmanın hesabını bile yapamıyoruz. Neden mi? Çünkü öngörüsüz ve kişisel menfaat ekseninde oluşan bir grup sözde kahraman sadece ve sadece şov yapıyorlar da ondan…

Adada devam etmekte olan görüşmeler ile ilgili olarak, özellikle ekonomi başlığı altında ve birçok farklı konuda var olan tüm bilgilerimi, öngörülerimi ve bunların gelecekte Türk toplumuna olan yansımalarını sizlere herkesin anlayabileceği bir dilde açık ve net ifadeler ile anlatacağım. Annan Planında olduğu gibi ne için oy kullandığını bilmeyen daha doğrusu bilgilendirilmeyen bu toplumu her fırsatta ve her türlü yazılı / görsel basından, gerekir ise de kapı kapı dolaşarak bilgilendireceğim. Neden mi? Çünkü özellikle bazı kesimlerin topluma dayattıkları, kendi başarısızlıklarını örtmek için kullandıkları “çözüm olmazsa olmaz” ifadesinin altında yatan beceriksizlikleri ve ucuz kahramanlıkları artık tartışmaya açmalıyız.

Kıbrıs Türk Toplumuna ölümü gösterip sıtmaya razı etmeye çalışanlar bilmelidir ki, bu toplum sırf adı çözüm olsun diye kendi varlığından vazgeçmeyecektir.

“Bu kez de başarısız olur isek adadaki bölünme kalıcı olur” ifadesi, tam da anlatmak istediğim duruma verilebilecek örnektir. Sn.Akıncı yaptığı bu açıklama ile Annan Planına %67 Evet diyen Türk Toplumuna karşın %70 Hayır diyen Rum Toplumunun kararları sonucunda 2004 yılında ulaşılamayan çözüm sürecini “başarısızlık” olarak tanımlamış ve bu dönemde bir kez daha taraflardan herhangi birinin hayır demesinin adayı iki kesimliliğe mahkum edeceğini açıkça ifade etmiştir. Sn Akıncı sanırım unuttu; Kıbrıs Türkünün evet demesi yetmiyordu…2004 deki Annan Planında da, Mayıs 2016 da yapılacağı idda edilen yeni referandumda da her iki toplumun da evet demesi gerek. Bunun için de tüm tavizleri veren biz Kıbrıs Türküyüz…Rum Lider bunu açıkça ifade etti…

Yine Sn Akıncının; “Biz aşağı yukarı Anastasiadis ile aynı kuşağın insanlarıyız ve ikimiz de Annan Planı’na evet demiş liderleriz. Eğer bu dönemde de, Doğu Akdeniz’de ortaya çıkan doğalgazı da dikkate aldığınızda konjonktür bizi bir sonuca götürebilir” açıklamasında bulunmuştur.

Bu açıklama da aynen doğrudur…Oluşan yeni konjoktür ve ortaya çıkan menfaatleri gözeten birçok kesim, her iki toplum liderine de çözümü dikte ettiriyorlar. Ancak çözüm için öncelik ile Rum Toplumunun iknası şart ve bunun için de talepleri karşılanmalı. Zaten yazımda yer verdiğim üzere Sn. Anastasiadis bunun için kendi toplumuna Annan Planındakinden fazla şeyler vermek zorunda olduğunu açıkça söylüyor. Bizler ise bunu tartışacağımıza, ana çerçevede gösterilen pembe tablo ile kandırılmaya çalışılıyoruz…Ama bu kez o kadar basit değil…

Kategori
Etiketler

Henüz mesaj yok

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Kategoriler
Arşivler